Unutmak En Büyük Cezadır. HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ

Unutmak En Büyük Cezadır


HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ


 

Bazı konular vardır ki ne taraftan başlayacağınızı bilemezsiniz. Olayın her yönünün bir sürü yönü vardır. Ergenekon davası bunlardan biri.

Türkiye’nin son yılları pek çok çalkantılı olaya sahne olmuştur. Pek çok olay, dava peş peşe sökün etmiş, gündem olmuş, oluşturmuştur. Bütün bu olaylar yumağı hep birbiriyle organik veya inorganik ilintili, sebep-sonuç bağı ile birbiriyle ilgilidir. Esasen bütün beşeri ve sosyal olayların birbirleriyle uzak veya yakın ilgisi, ilintisi vardır.

İşin en ilginç yönlerinden biri de bütün bu olaylar zincirinin arkası yarın ya da 2. perde, 3. perde gibi bir yaklaşımla millete gün be gün izlettirilmesidir. Büyük halk kitleleri medyanın da dahli ile bu devasa arenanın ayrılmaz bir parçası haline getirilmiştir.

Kendimizi hiç zorlamadan Türkiye’de son yıllarda neler oldu toplumsal olay bazında bir hatırlamaya çalışalım: Katsayı sorunu, başörtüsü polemiği, Zirve kitabevi olayı, Hrant Dink cinayeti, açılım açılımı, akil adamlar, çadır mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler, hendek süreci, Ergenekon davası, Balyoz davası, Mit tırları davası, Fetö serüveni, bilmem kaçıncı kez anayasa değişikliği... Listeyi Susurluk ve faili meçhul cinayetlere kadar uzatmak elbette mümkün. (Ülke gündemi bunlarla doldurulmuşken perdenin öbür tarafında hangi sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik girdaplar oluşturuldu konusu uzun mu uzun bir konudur.)

Ergenekon, bunlardan sadece biri. On yıl süre ile inişli çıkışlı gündemde kalan dava, sonunda savcılığın ilginç tesbiti ile sona ermişe benziyor: Ergenekon terör örgütünün varlığı tesbit edilememiştir.

Ergenekon davası ile ilgili çok ilginç istatistiki bilgiler kamuoyu ile paylaşıldı. Düşünen beyinler için bunlar pek çok şey anlatıyor.

Esasen bu konu üzerinde durma niyetinde değildik. Ama bu tür operasyonel toplumsal türbülansların en önemli amaçlarından biri de toplumu, seyirci figür haline getirmek olduğundan, buna inat not düşmek vicdani bir görev oldu.

Belirli davalarla toplumun hedef seçilen kesimi baskılanmış, etkisizleştirilmiş, itibarsızlaştırılmış, suçlu pozisyonuna indirgenmiş, töhmet altına alınmıştır.

Adaletin temel kurallarından biri; sanık masumdur. Bu ilke, Mecelle’de “Maznun masumdur.” şeklinde yer almıştır. Görülen davalarla “Sanık haindir.” algısı beyinlere nakşedilmiştir.

Kaçma, delilleri yok etme, zarar verme gibi makul sebepler bulunmadıkça bir insanın hürriyeti isnadlarla sınırlandırılamaz. Görülen davalarla pek çok insan haksız bir şekilde hapsedilmiş ve bunun sonucu olarak suç isnat edilenler ile yakınları telafisi mümkün olmayan travmalar yaşamışlardır.

Siyasilerden birisi savcı, öbürü avukat olmuştur. Adaleti tecelli ettirmeyen savcıya da avukata da, başka her kim varsa ona da yazıklar olsun.

Kadir Mevla’nın verdiği beyni birazcık kullananlar için hangi davaların düzmece, hangilerinin sahici olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. Özel görev verilmişse birilerine, katil birini ödüllendirip, ödüllendirilmesi gereken birini katil yaftasıyla mahkûm edebilir.

Zorlama davalar sebebiyle memleketin gözüpek evlatlarının civanmertliğine sınır çekilmiştir sonuç itibariyle.

Kurulan kumpaslarla bu memleketin en güzide fikri, kültürel, sosyal ve siyasi organizasyonuna salvolar düzenlenmiş ve üç kuruşluk dünya için bu salvolara balıklama dalan safdiller var olagelmiştir.

Sürecin bir parçası olan algı operasyonları ile “Düşman vaaaaar.” hezeyan ve telaşı ile civcivlerin tavuk etrafında kümelenmesi sağlanmıştır.

Alaboraya Dikkat

Dalgalı denizde dalgadan daha tehlikeli olan, alaboraya yakalanmaktır. Alaborayı yapan, dalgadan daha çok, insanların korku ve dehşetle bir o yana, bir bu yana savrulmalarıdır. Türk Milletine uygulanan taktik, alabora taktiğidir. Yapılan iş son derece basittir: Toplumu önce bir tarafa, sonra süratle öbür tarafa taşımak, yığmak, istif etmektir korku, endişe ve telaş ile. Ama bu savruluş, kurtuluş değil felaketin habercisidir. Alaboradan kurtuluş için savruluştan kurtulmak şarttır. Ama kitleler kendilerini felakete sürükleyen sese canı pahasına icabet ederler. Geminin basık tarafındaki kitleye; “Oğlum geberecek misiniz, koşun bu tarafa, benim yanıma gelin, canınızı kurtarın!” diyen birine düşünmeksizin koşar korkutulmuş yığınlar. Ama sakin sakin; “Heyecana kapılmayın, sakin sakin geminin ortasında durun.” diyen adama kulak asmazlar ahmakça. Ancak akleden, erdemli, feraset sahibi insanlar erdemli bir toplumu oluşturabilir. Erdemli bir toplum kolay kolay alaboraya fırsat vermez.

Bizim sonuçlarını konuştuğumuz bir dava bugün sona ermişse, yürürlükte olan ya da kurgulanma aşamasında olan başka davaların varlığını ılıman iklimi pek sevenlere anlatmak zor değil; imkânsızdır.

Bu satırların yazarı, sonuçsuz davalar başladığı dönemde de adeta toplumsal bir seferberlik düzenlendiğinde de bu davaların asılsız olduğuna bugünkü gibi inanıyordu. Çünkü delil diye gündeme getirilenler çok safça ve “acemice” idi. Bayrak Yayıncılığın pek muhterem ağabeyi de bu konularla ilgili gerçeği işaret eden açıklamalarını yayın organlarımızda açıklamıştı. Hakikati ifade eden dik duruş, yamukların hoşuna gitmiyordu. Onun için biz de; ”Zalimler için yaşasın Cehennem.” diyoruz.

Pek çok insan, açılan davalarla ilgisi olmadan acı çekti, bedel ödedi, hayata veda etti. Peki, gönüllü savcılar ve avukatlar? Onlar mı? Onlar görevlerini yaptı. Görev tamamlandı; görev, başarıyla tamamlandı.

Yarın yeni bir görev emri çıkar; süreç başlatılır. Süreç biter, sonlandırılır. Sonra tekrar yeni bir görev emri çıkar... Sürece dahil olmak için bu kadar çok gönüllü hazır insan olursa, istenilen kadar başlatılır ve sonlandırılır.

31 Mart da bir süreç. Kabul etsek de etmesek de.

Yol mu? Yol var.

Erdemli bir insan olmak.

Bir erdem toplumu inşa etme sevdasından asla vazgeçmemek.

Allah’a dayanıp sa’ye sarılmak. Allah, bu gayrete zeval vermesin.

Muharrem YAKIN

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İşyerinde Böcek Arama Hizmeti Nasıl Yapılır?

Essilor Camlar ve Kaplama Özellikleri

Kaliteli Toptan Market ve Mağaza Çanta Ürünleri